Proleter Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Proleter Forum

Yaşasın Devrim &Yaşasın Sosyalizm..
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Sıhhıye'yi dolduran 100 bini aşkın işçi ve emekçi faturayı ödemeyi reddetti!
Tarihsel materyalizm Emptytarafından STEEL Paz Kas. 30, 2008 9:42 pm

» Grup Kızılırmak Tüm Albümler
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:46 pm

» Ferhat Tunç
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:44 pm

» Tecavüzcüler M.T, K.H, Y.K. ile mi sınırlı?
Tarihsel materyalizm Emptytarafından STEEL Paz Kas. 30, 2008 5:43 pm

» Grup Munzur
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:43 pm

» Onur Akın
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:41 pm

» Metin Kemal Kahraman
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:39 pm

» Kardeş Türküler
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:36 pm

» Grup Vardiya Tüm Albümleri
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:23 pm

» Grup Baran
Tarihsel materyalizm Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:15 pm

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Forum
Ortaklar
bedava forum

 

 Tarihsel materyalizm

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
KAMO
Admin
KAMO


Mesaj Sayısı : 25
Kayıt tarihi : 28/11/08

Tarihsel materyalizm Empty
MesajKonu: Tarihsel materyalizm   Tarihsel materyalizm EmptyPaz Kas. 30, 2008 11:30 am

Tarihsel materyalizm

Evcilleştirilmesi olanaksız en vahşi hayvan insandır.
Varoluş tarlasındaki ayakta kalma mücadelesinde, şansını arttırmak için etle de beslenmeyi öğrenmesi, iki ayaklı memelinin kaderini kökten değiştirdi.

Doğal et-yiyici olmayan iki ayaklı memeli, doğal et-yiyicilere göre çok daha zayıf, hantal ve yavaş olmasına karşın, hiçbir canlıda rastlanamayan nitelikteki yaratıcı taklit yeteneği sayesinde, doğal et-yiyicilerin avcı saldırganlığını kopyaladı ve bitki-yiyicilere özgü (pek bir işe de yaramayan) savunmaya dönük saldırganlığını güncelleyip öldürmek amaçlı sistematik avcı saldırganlığını geliştirdi. Temel varoluş bilgisinin emirlerini yerine getirmekten öte bir eğilim taşımayan iki ayaklı memeli[nin erkek cinsi], böylece, henüz daha çok uzağında olmasına karşın, sınıflı toplumun yegâne varoluş makinesi olan savaş endüstrisinin çekirdeğini yaratmış oldu.

Süreç içinde sürekli yeniden üretilmek zorunda kalınan savaş teknolojisi o hale geldi ki, yalnız bitki-yiyicileri değil et-yiyicileri de avlayabilecek, asıl önemlisi onları canlı ele geçirip elde tutabilecek kapsamlı bir makineye dönüştü. Savaş teknolojisinin gelişimiyle doğru orantılı olarak sosyal hiyerarşi yerli yerine otururken eğitim sistemi de yetkinleşti.

Şimdi sırada, tüm zamanların en önemli keşfini yapmak vardı: Etin kaynağında mevcut olan bu hazinenin adı emekti ve etten kat be kat daha değerliydi.

Gelişmiş savaş teknolojisi ile emeğin kaynağı canlı ele geçirildi ve kaçması veya kaçırılması engellendi. Eğitim sistemi ile de evcilleştirdi.
Evcilleştirme deneyimleriyle, gelecekte sınıflı toplumun üstyapısal düzenleyicisi olan eğitim sisteminde uzmanlaşma sağlandı. Eğitim sisteminin bir kolu emeği yönetenleri yetiştirirken diğer kolu da emeği yönetilenleri yetiştiriyor –yani evcilleştiriyordu.

Evcilleştirdiği hayvanların asgari yaşamsal gereksinimlerini karşılayıp kendi yararına kullanma konusunda iki ayaklı memeli, tecrübelerini katlayarak sınıflı topluma hazırlandı.

Sürünerek, emekleyerek başlayan varoluş tarlasındaki yürüyüş, artık temposu her geçen zaman daha da artan bir koşuya dönüşmüştü.

Şimdi sırada, yeryüzündeki en değerli emek kaynağı olan en vahşi hayvanı (insanı) evcilleştirmek vardı.

Özü, insanı evcilleştirip (köleleştirip) emeğinden faydalanmak olan bu hikâye, sınıflı toplumun hikâyesi oldu.

Tarih boyunca ortaya çıkan toplumsal sistemler, emeği yönetme biçimine göre farklılık gösterdiler. Diğer bir deyişle, sınıflı toplum ne şekilde olursa olsun emeği yönetmek üstüne kuruldu.

Bu toplumsal sistemler içinde, emeği yöneten egemenler açısından, en mükemmel sınıflı toplum biçimi kölecilikti. Dolayısıyla, kapitalizm de dâhil tüm sınıflı toplum biçimlerinin özü köleciliktir. Daha kesin bir deyişle, sınıflı toplum demek kölecilik demektir.

Köleci düzen, egemenleri açısından gönüllü olarak terk edilen değil kaybedilen bir avantaj oldu. Yani iki ayaklı memelinin bugün boyunduruğunda yaşamaya çalıştığı kapitalizm, aslında, köleciliğin çürüyüp çözülmesinin son halinden başka hiçbir şey değildir.

Katışıksız kölecilikle gücünün doruğunda altın çağını yaşayıp emek birikiminin geometrik artışına ters orantılı bir biçimde gitgide güç kaybetmesiyle pazar ekonomisine sürüklenen sınıflı toplum egemenliğinin zaafı, bunalımla kendini dışa vurdu.

Üretici güçleri, yüksek ve kalın duvarlarla yalıtıp sömürdüklerini harrangürra tüketen köleci düzenin efendileri, ekonomik bunalım nedir bilmeden mutlu/mesut bir hayat sürerken, kölecilik duvarlarının yıkılmasıyla birlikte, üretici güçler, pazar ekonomisinde en geniş ve belirleyen tüketici güç oldu. En kestirme ifadeyle, liberalizmin temel belirleyeni olan pazar, aslında, ne bir eksik ne bir fazla tamı tamına işverenin çalışana ödediği ücrettir.

Kısacası, dünün köleleri bugünün pazarı oldu.

Sınıflı toplum egemenliğinin bunamış düşkün çağı olan sermaye, kölecilikten yadigâr kıyıcı yöntemlerle, elinden geleni ardına koymadıysa da sürüklendiği pazar ekonomisinde, emekçilere karşı güç kaybını durduramayınca, serbest pazar ekonomisi adı altında özü / özeti vurgunculuk ve tefecilik olan ve kalubeladan beri kullanılan dalavereler sayesinde, emekçilerin lehine işleyen pazar ekonomisini baypas ederek gücüne güç katmak için toplumsal kaynakları hortumlamaya girişti. Geçmişte de bugün de gelecekte de emekçilerden başka hiçbir zenginlik kaynağı olmayacağına göre, toplumsal kaynakları hortumlarken, aslında kendi yaşamsal kaynağı olan pazarı kurutup bizzat kendi etini yemeye başlamasıyla sermaye, ekonomik bunalım kavramını varoluşsal sorunun merkezine oturttu.

Pazarı, kölesi ya da ineği veya tavuğu gibi gören ve öyle kullanan sermaye, kendi büyümesinin paralelinde, tek besin kaynağı olan pazarın da büyümesine tahammül etmek zorunda kaldı. Tahammül edemediği, ölçüyü kaçırıp pazarı aç bıraktığı oranda, kendisi de teklemeye başlayınca, en azından ekonomik bunalımın derinleşmesini engellemek amacıyla pazara kaynak aktarmaya, yani aslında, kıyısından köşesinden de olsa sosyal demokrasiyi uygulamaya çalıştı. Tabii ki sosyal demokrasinin uzağından bile geçmeyen ve, makro ve mikro rekabetten dolayı elindeki kaynağın zerresine kıyamayan (köleci) sermaye, sosyal demokrat yöntemleri uygulama konusunda hep başarısız oldu.

Eli yüzü düzgün bir sosyal demokrat halk hareketiyle yönetimde ağırlık sağlanır ve artık sıradan insanların bile bir çırpıda sıralayabildiği düzenlemeler yapılır, ve bu sayede pazarın tekrar gürleştirilmesi yanında bir daha kurumasına neden olacak dalavereci aşırılıklar engellenebilirse, sınıflı toplumun hikâyesi, bütün o badirelerin atlatılmasının verdiği olgunlukla birlikte, sanki “mutlu sona” ulaşabilirmiş gibi gelebilir birçok insana.

Ancak, sınıflı toplum hikâyesini başlatan ve tüm endüstrileri ve insanlığı önünde secde ettirip katliamlarla, soykırımlarla beslenen sınıflı toplumun tek ve gerçek tabusu, perdenin önünde veya arkasında küçük kürenin tek egemen belirleyeni olan savaş endüstrisi, geçmişte kendisine kafa tutan en yetkin fikirleri ve eylemleri boşa çıkarmakla kalmayıp her seferinde daha da büyüdü / irileşti.

Tarihsel süreçte devrile yıkıla var olmayı başaran savaş endüstrisi, hep daha büyüyerek (irileşerek) hayatta kalabileceğini umdu ve bu tecrübeyi temel genetik bilgisine dönüştürdü. Oysa sürekli büyümeyi / irileşmeyi temel stratejisi yaparak varoluş tarlasında yol almaya çalışanlardan şimdi geriye, sadece birkaç kemik kaldı.

Ekonomik bunalım derinleştikçe, diğer tüm endüstriler sarsılıp sallanırken, hatta tozu dumana katarak bir bir çökerken, ekonomik bunalımın esintisine bile tahammül edemeyip küçük küreyi kana bulayan savaş endüstrisi, sürekli büyümek / irileşmek dışında hiçbir varoluş stratejisine sahip olamayacağı ve yakın zamanın bir noktasında, savaş endüstrisini doyuracak büyüklükte bir öğün bulunamayacağı için, sendromları dünya savaşlarında görülen ölümcül bir şokla karşı karşıya kalacak.



Sonuna kadar devrimci olan tek şey ölümdür.


Sorulması gereken, çıkmazın boynuzlarında oturan sınıflı toplumun temeli, varı yoğu, emeği yönetebilmenin olmazsa olmazı savaş endüstrisinin yok olup olmayacağı kesinlikle değildir; asıl soru, her geçen gün daha fazla kaynağı bir kara delik gibi soğurup, ekonomik bunalımı ısrarlı ve istikrarlı bir biçimde derinleştirerek, ekonomik sistemin belkemiğini çatırdatan savaş endüstrisinin, göçüp giderken yanında daha başka kimleri ya da neleri götüreceğidir.

Diyalektik zaten öyle olduğu için, bilgiyi geri döndürmek ya da durdurmak mümkün değilse, en son noktada, savaş teknolojisi, küçük küreyi bir el bombası gibi patlatmaktan fazlasını yapamayacağına göre, en ahmakça iyimserlikle, bir sonrakinde olmasa bile çok uzak olmayan bir zamanda, toplu intihar partisine dönüşecek bir dünya savaşıyla, sadece bir parça ete ulaşmak uğruna kendisini yaratan iki ayaklı memeliyle birlikte, belki tüm memelileri, hatta belki bitkiler, böcekler, tekhücreliler de dâhil küçük küreyi sarmalayan tüm canlı katmanı yok ederek savaş endüstrisinin ecel şerbetini içmesi, şimdilik bir olasılık; yok olmak bir seçenekse tabii.

Yok olmak bir seçenek değilse geriye determinizm kalıyor.

Sayısız savaşta edindiği sonsuz deneyim sayesinde, kendi kellesinin de gidebileceği kontrolsüz bir savaş başlatmaya cesaret edemeyecek olan savaş endüstrisi, olagelen haliyle terör, lokal kan davaları ve post modern soğuk savaşla beslenip irileşmeye çalışırken en fazla; birbirinden ilkel, birbirinden ölümcül iki hayvan türü olan timsah ve hipopotamın, yenişemediği için, aynı suda temas halindeyken birbirini incitmeden yaşamayı, milyonlarca yıl önce öğrenip varoluş tarlasında ayakta kalmayı başarması gibi, binlerce yıldır yenişemeyen iki ayaklı memelinin de, aynı varoluşsal nedenle, bu hayvansal erdeme ulaşması, olasılıktan çok çaresizlik, yani evrimdir.

Devrimci enerjisini, 20. yüz yıl köylücülüğünde heba eden ve özgüvenini yitiren insanlığın sağduyusu, ölü toprağını üzerinden attıkça, yerel yönetimlerden genel yönetime ilerleyip yayılan sosyal demokrat halk hareketiyle bir yandan; diğer yandan, gerçek devrim, en geniş katılımlı ve en uzun süreli beyinsel enerjiyi açığa çıkarmayı başarmaksa, Kyoto Protokolü gibi sosyalizmi önceleyen, örneğin nükleer silahları yok etmek ve denetlemek amaçlı (tutun ki Hiroşima Protokolü) ve daha birçok benzer enternasyonal girişim ve tartışma süreciyle, sınıflı toplumu kuşatarak kurumlarını ufaltıp yok edebilir.

Savaş, tütün vb. gibi ürettikleriyle zaten zararlı endüstrilerin yanında, sınıflı toplum ideolojisinin çarpıklığıyla sakatlanmış üretken endüstrilerin kimi ürün ve hizmetleriyle insanlığı tükettiğini; diğer bir deyişle, iş bulamayanlarla birlikte çalışanlar arasında da azımsanmayacak bir kitlenin salt tükettiği gibi ürettikleriyle de zarar verdiğini tespit ettikten sonra, çalışabilir insanlar, üreten ve üretmeyen olmak üzere iki temel ekonomik kategoriye ayrıldığında, üretenin, yaşamını nasıl sürdürdüğü aşikârken, üretmeyenin, yaşamını sürdürebilmesi için üretenin ürününe bir biçimde ortak olmasından başka bir seçenek olası değilse, aslında, üretebilir emeğin bir kısmıyla tüm insanlığın gereksinimi karşılanıyor sonucu çok rahatlıklı açığa çıkar.

Ekonomik sorunların izi sürüldüğünde, tek sanık, kaynak yokluğundan yatırım yapılamaması olacağına göre, pek de gizli saklı olmayan ekonomideki kara deliklerin tepelendiği ve heba olan kaynakların pazara akması sağlandığı, yani sosyalizm aşamasına gelindiğinde, devasa bir işsizler yığınının sosyalizmin eşiğinde bekliyor olacağı öngörüsü, ancak, teknoloji gibi bir nimetin bile işsizlik üretmesine neden olan sınıflı toplumun ‘baş aşağı’ duran ekonomik anlayışına özgü bir tespit olur. Çok basit bir ilkesel değişiklikle, üretmeyenin, bu kez, üretenin ürününe ortak olması yerine, tam tersine, üretenin iş yüküne ortak olmasıyla, sınıflı toplumda ‘baş aşağı’ duran ekonomi, böylece, sosyalizmde ‘ayakları üstüne’ doğrultulmuş olur.

Sermayenin Batı’daki dehlizlerine zincirlediği mevcut teknolojiyle bile, teknolojik yaygınlaşmanın önünü açacak sosyalist ekonomi koşullarında, insan kavramına yaraşır standartlarla bir insanın yaşamını sürdürebilmesi için yılın yarısı kadar belki, hatta belki daha bile az çalışmasının yeterli olacağını öngörmek, Gordion düğümünden farksız mevcut ekonomideki birçok veriyi hesaplamaktan çok daha kolaydır.

Bir kez sosyalizm vadisine akmayı başaran insanlık için komünizm, sanıldığından çok daha yakın ve çok büyük bir sürpriz olacaktır.
Komünizm, ne evrenle ne de inançlarla ilgili sorunlara cevap verebilir; ne anne/baba ile çocukları arasındaki ilişkiyi düzenleyebilir, ne de aşk acısını dindirebilir.

Ekonomi, tıpkı diğer canlılarda olduğu gibi yaşamsal ihtiyaçları karşılama çabası ve politika da, ekonomiye biçilmekte olan kaftansa, komünizm, sadece politik öngörüdür.

Komünizm, insanların, ‘yeteneklerine göre’ harikulade bir uyum içinde çalıştıkları ve ürettiklerini ‘ihtiyaçlarına göre’ kardeşçe bölüşüp neşe içinde tükettikleri bir şirinler topluluğu asla değildir.

Tam tersine, komünizm, 7/24 tembellik yapabilme özgürlüğüdür. Olunabiliyorsa, komünizm, tembellikten geberme özgürlüğüdür.

Bir kez, sosyalizm ile küçük kürenin dört bir yanına yayılıp kurumlaşmayı başardıktan sonra, ivmesi gitgide daha da artarak, kendisini tekrar tekrar üretebilmesinin önü açılacak olan teknoloji ile, geliştirilmesi sonsuz da sonsuz olan yapay zekâ sayesinde, iki ayaklı memelinin yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan tüm maddi ihtiyaçları, insan emeğine (insanın bedensel enerjisine) gerek kalmadan üretebilmeyi başarması, artık ütopya kavramına hapsedilemeyecek kadar güçlü bir öngörüdür. En büyük kanıtı ise mevcut teknolojinin ta kendisidir.

Kısacası, bir gün gelecek ve bu teknoloji yüzünden herkes işsiz kalacak. Hem de teknolojik gelişimin önü açıldığı takdirde bu çok hızlı olacak.

İşte o gün, yaşamını sürdürmek için bir saniye bile bedensel enerji harcamayacak olan iki ayaklı memelinin yönetmesi gereken bir insan emeği de bulunamayacak ve sınıflı toplumun hikâyesi, unutulmak istenen kötü çocukluk gibi hazin bir hikâye olarak acı hatıralara terk edilecek.

İşte o gün, bedensel enerjisine muhtaç olmadığından, geçinmek / yaşamını sürdürmek için kimseye ya da bir şeye taviz vermek zorunda kalmayacak olan insan, beyinsel enerjisini sabote edip parçalayan ya da beyinsel enerjisinin açığa çıkmasını engelleyen içsel ve dışsal tüm olumsuzluklara kafa tutabilecek koşullara ulaşmış olacak.
İşte o gün, insan kavramına ulaşacak olan iki ayaklı memeli, varoluşsal derdinin ne olduğunu bulmak / anlamak için beyinsel enerjisini en yüksek seviyede kullanabilecek.

İşte o gün, bütün zincirlerden kurtulan beyinsel enerjisi sayesinde özgürleşecek olan insan, asıl görevini yerine getirmeye girişecek ve nereye kadar bilinebiliyorsa oraya kadar bilecek.

İnsanlar, komünizmde, kesinlikle bugünkünden çok daha fazla çalışacaklar, ama bunun tek saniyesi geçim kaygısıyla olmayacağı gibi kimsenin ya da bir şeyin zoruyla da olmayacak.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://proleterya.yetkinforum.com
 
Tarihsel materyalizm
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Proleter Forum :: Teorik Bilgiler-
Buraya geçin: