Proleter Forum
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Proleter Forum

Yaşasın Devrim &Yaşasın Sosyalizm..
 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  
Arama
 
 

Sonuç :
 
Rechercher çıkıntı araştırma
En son konular
» Sıhhıye'yi dolduran 100 bini aşkın işçi ve emekçi faturayı ödemeyi reddetti!
FİLOZOFLAR Emptytarafından STEEL Paz Kas. 30, 2008 9:42 pm

» Grup Kızılırmak Tüm Albümler
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:46 pm

» Ferhat Tunç
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:44 pm

» Tecavüzcüler M.T, K.H, Y.K. ile mi sınırlı?
FİLOZOFLAR Emptytarafından STEEL Paz Kas. 30, 2008 5:43 pm

» Grup Munzur
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:43 pm

» Onur Akın
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:41 pm

» Metin Kemal Kahraman
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:39 pm

» Kardeş Türküler
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:36 pm

» Grup Vardiya Tüm Albümleri
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:23 pm

» Grup Baran
FİLOZOFLAR Emptytarafından KAMO Paz Kas. 30, 2008 5:15 pm

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Forum
Ortaklar
bedava forum

 

 FİLOZOFLAR

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
STEEL
Admin
STEEL


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 28/11/08
Yaş : 37

FİLOZOFLAR Empty
MesajKonu: FİLOZOFLAR   FİLOZOFLAR EmptyCuma Kas. 28, 2008 11:46 pm

Aristotales:

Milattan önce 384-322 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı bilim adamı ve filozof. Mantığı, metafiziği, fiziği ve biyolojisiyle, modern çaga kadar tek ve en büyük otorite olmuş olan düşünür.

Aristoteles'in temel eserleri, mantık ve bilgi kuramı üzerine altı incelemeden oluşan Organon, doğa felsefesini açıkladığı Gökler Üzerine, Fizik ve Varlığa Geliş ve Yokoluş Üzerinedir. Psikoloji konusundaki iki temel eseri, Hayvana Dairle, Parva Naturalia olan Aristoteles'in varlık konusundaki ünlü eseri Metafiziktir. Siyaset felsefesi alanında Politikayı, estetik alanında, Poetika ve Retoriki yazmış olan filozofun, ahlak alanındaki temel kitabı Nikomakhos'a Ahlaktır.

Temel İlkeleri: Aristoteles'in bir filozof olarak en önemli özelligi, onun sağduyuya olabildiğince yakın bir düşünür olmasıdır. Hem Platon'un İdealarına ve hem de Demokritos'un maddi atom görüşüne karşi çikan Aristoteles, hem ahlaki değerleri teminat altına alacak bir teori ve hem de bilimsel doğruları ortaya koyacak bir kuram, bilime ve ahlaka hakkını verebilmek için, atomlar veya İdealar benzeri gözle görülemez varlıkların varoluşunu öne sürmeyecek bir teori arayışı içinde olmuştur. Onun bulduğu çözüm töz ögretisidir. Buna göre, tözler tüm özellikler için dayanak olan nihai gerçeklik ve öznelerdir. Söz konusu nihai gerçeklikler somut şeylerdir ve somut şeyler için de Aristoteles'in gözde örnekleri biyolojik bireylerdir. Tözler nihai gerçekliklerdir, zira tözler varolmadığı takdirde, başka hiçbir şey, tözün özellikleri olarak tümeller de varolmayacaktır.

Bu varlık ögretisiyle Aristoteles, Platon'un İdealarının, onun yanlışlıkla bireyler olarak gördüğü tümeller olduğunu öne sürer. Tümeller gerçekten de vardırlar, fakat onlar varoluşları için tikel nesnelere, bireysel şeylere bağlıdırlar. Gerçekten varolanlar tümeller değil de, ağaçlar ve kediler benzeri, dış dünyada karşilaştığımız nesnelerdir.

Mantık: Aristoteles, mantık alanında, mantık çalismalarina ondokuzuncu yüzyıla kadar temel olmuş bir mantık sistemi kurmuştur. Mantığı her türden bilgi edinme süreci için bir araç olarak gören Aristoteles'in mantığının en önemli yönü, 'belli şeyler kabul edildiğinde, başka şeylerin onlardan zorunlulukla çiktigi' bir konuşma olarak tanımlanan tasımdır. Aristoteles, bir önermedeki öznenin, yüklemine on farklı şekilde bağlandığını gösteren on kategoriden söz eder. Onun mantığı yalnızca insan zihnindeki düşünce faaliyetlerini betimlemekle ve dile ilişkin gramatikal bir analiz sağlamakla yetinmeyip, aktüel şeyler arasındaki ilişkilerle ilgili bir kuramı ifade eder.

Bilgi: Aristoteles'e göre, bilgi tümel olanın, formun bilgisidir, bu nedenle yargıda dile getirilebilir olan bir bilgi, formlar arasındaki özsel bağlantılara ilişkin bir kavrayıştan meydana gelir. Aristoteles'in gözünde bir şey hakkında doğru bir bilgiye sahip olmak, o şeyi türler ve cinsler hiyerarşisi içinde bir yere, bir tür ve cins içine yerleştirebilmek ve dolayısıyla neyin onun için özsel olduğunu bilebilmektir; bu ise, özsel tanım yoluyla olur. Aristoteles'e göre, bir şeyin özünü vermek, o şeyin nedenine ilişkin bir açıklama ortaya koymaktır. Bundan dolayı, Aristoteles bir şeyin nedenini ortaya koyabildiğimiz zaman, ilk elden, gerçek bilgimiz olduğunu söyler. Bir şeyin nedenini vermek ise, o şeyin özünün ilk ilkelerden başlayarak tanıtlanmasını içerir; bilimin işlevi budur.

Metafizik: Onda metafizik, var olanı var olmak bakımından ele alan, var olan bir şey olmanın ne anlama geldiğini araştıran bilimdir. Onun metafiziği çok büyük ölçüde mantık konusundaki görüşlerine ve biyoloji alanındaki çalismalarina dayanır. Buna göre, mantıksal bakış açısından, 'var olmak' onun gözünde, hakkında konuşulabilecek ve tam olarak tanımlanabilecek bir şey olmaktır. Buna karşin biyoloji alanındaki çalismalari açısından, 'var olmak' dinamik bir süreç, bir değişme süreci içinde olmak anlamına gelir. Şu halde, 'var olmak' Aristoteles için, bir şey olmak anlamına gelir. Bundan dolayı, ona göre gerçekten var olan, Platon'da olduğu gibi tümeller değil de, bireylerdir, 'şu' diye gösterdiğimiz belirli bir doğaya sahip olan varlıklardır. Onlar, Aristoteles'in mantıkla ilgili eserlerinde sözünü ettiği nicelik, nitelik, ilişki, yer gibi kategorilerin, temel nitelik ya da yüklemlerin kendilerine yüklenebildiği öznelerdir.

İşte Aristoteles, kendisine tüm kategorilerin yüklendiği bu özneye 'töz' adını verir. Onda var olmak belirli türden bir töz olmaktır. Töz, aynı zamanda dinamik bir sürecin ürünü olarak ortaya çikan bireysel varlık olarak da tanımlanır. Bu bakımdan ele alındığında, metafizik varlığı, yani var olan tözleri ve tözlerin nedenlerini, yani tözleri varlığa getiren süreçleri konu alıp araştıran, tüm varlıkların temelindeki temel bilimdir.

Aristoteles'te töz bir madde ve bir formdan meydana gelir. O her ne kadar maddeyle formu birbirinden ayırsa bile, doğada bizim hiçbir zaman maddeden yoksun bir formla da, formdan yoksun bir maddeyle de karşilaşmadığımızı belirtmeye özen gösterir. Varolan herşey somut bir birey olarak varolur ve herşey maddeyle formun bir birliği olarak ortaya çikar. Şu halde, töz form ve maddeden meydana gelen bileşik bir varlıktır. Bundan dolayı, Aristoteles'te, ayrı formlardan, duyusal dünyanın dışında olan bir İdealar dünyasından söz etmek olanaklı değildir. Form, ayrı bir yerde değil de, bu duyusal dünyada ve tözün bileşenlerinden biri olarak varolur.

Madde ve form ayrımı, Aristoteles'e göre, doğada varolan herşeye uygulanmak durumunda olan bir ayrımdır. Aristoteles'te bileşik tözleri meydana getiren madde ve formdan yalnızca form şeylerdeki bilinebilir ögeye karşilık gelir. Maddenin, şeylerin insan zihni tarafından ayırd edilemeyen, yapıdan ve belirlemeden yoksun, bilinemez bileşeni olduğu yerde, form insan zihni tarafından bilinebilen, yani tasvir edilebilen, tanımlanabilen, sınıflanabilen ve başkalarına aktarılabilen yöndür. İnsan zihni, Aristoteles'e göre, duyualgısında şeylerin duyusal formunu, buna karşin kavramsal bilgide de akılla anlaşilabilir olan formunu alır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
STEEL
Admin
STEEL


Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 28/11/08
Yaş : 37

FİLOZOFLAR Empty
MesajKonu: Geri: FİLOZOFLAR   FİLOZOFLAR EmptyCuma Kas. 28, 2008 11:52 pm

PLATON (FAŞİZMİN BABASI)

Soylu bir aileye mensup olan Platon, M.Ö. 428 yılında Atina'da doğmuş ve iyi bir eğitim görmüştür. 20 yaşında Sokrates'le karşılaşınca felsefeye yönelmiş ve hocasının ölümüne kadar (M.Ö. 399) sekiz yıl boyunca öğrencisi olmuştur; hocası ölünce, diğer öğrencilerle birlikte Megara'ya gitmiş ama burada uzun süre kalmayarak önce Mısır'a, oradan da Pythagorasçıların etkili oldukları Sicilya ve Güney İtalya'ya geçmiştir. Bir ara korsanların eline düşmüş, fidye vererek kurtulduktan sonra, kırk yaşlarında Atina'ya dönmüştür. Atina'da Akademi'yi kurarak dersler vermeye başlayan Platon, M.Ö. 347 yılında 81 yaşındayken ölmüştür.

Platon, hocası Sokrates gibi sokaklarda ve pazar yerlerinde öğretim yapmak istemiyordu; tam tersine ne yaptığını bilmeyen kuru kalabalıktan uzak bir yerde bir okul kurarak, seçkin öğrenciler yetiştirmeyi düşünüyordu. Atina'nın batısında bulunan ve adını bir Yunan kahramanı Academios'tan alan bölge, bu amaç için çok uygundu. Platon meşhur okulu Akademi'yi burada kurdu. Bu dönemde, Akademi bölgesinde esin perileri Müzler için bir tapınak, öğrenciler ve öğretmenler için odalar, toplantı odaları, konferans salonları ve yemekhaneler yapılmıştı. Ancak öğretimin nasıl yürütüldüğüne ilişkin yeterli bilgiye sahip değiliz. Büyük bir olasılıkla Sokrates'in diyalektik yöntemi uygulanmış, yani öğretim esnasında konferans yöntemi yerine tartışma yöntemi benimsenmiştir. Platon'un amacı, öğrencilerine bilgi aşkını aşılayarak, onları filozof bir yönetici olarak yetiştirmektir; bu yüzden ahlak ve siyasete ağırlık vermiş, ancak bunları mantık ve matematikle temellendirmeyi ihmal etmemiştir.

Akademi bu haliyle daha çok özel bir öğretim kurumunu andırmaktadır. Her yaştan öğrencisi vardır; fakat öğrenciler, sınavdan geçirilmez ve eğitimlerini tamamladıklarını gösterir özel bir diploma ile ödüllendirilmez; yalnızca doğruyu araştırmakla görevlidirler.

Platon'un ölümünden sonra Akademi'nin başına kız kardeşinin oğlu geçmiş ve Platon'un düşüncelerinin yerleşmesi ve gelenekselleşmesi için uğraşmıştır. Akademi uzun bir süre seçkin yöneticilerin yönetiminde ve denetiminde, seçkin öğrenciler yetiştirmiş ve 6. yüzyılın başlarında bir Pagan okulu olduğu gerekçesiyle Bizans İmparatoru Justinianus tarafından kapatılmıştır. Hıristiyanların tehditlerinden kaçan öğretmenlerden ve öğrencilerden bazıları, Sâsânî Kralı Anuşirvan'ın (M.S. 531-579) Cundişapur'da kurmuş olduğu tıp okuluna sığınmışlardır. Bu, uygarlık tarihi açısından çok önemli bir gelişmedir; çünkü buraya yerleşen Yunan filozofları ve hekimleri, birkaç yüzyıl sonra İslâm Dünyası'nda yeşerecek olan bilim ağacının tohumlarını atacak ve böylece bilim ve felsefe Atina'dan Bağdad'a taşınacaktır.

Justinianus'un Akademi'yi kapatmasının nedeni Pagan etkisini ortadan kaldırmaktı; ancak bu yolla, istemeden de olsa, Hıristiyanlığın en büyük rakibi olan Doğu uygarlığının (ve bu arada İslâm uygarlığının) güçlenmesine yardımcı olmuştur.

Platon, barbarlarla dost olmasa da, onlara karşı Aristoteles kadar katı bir tutum içerisinde de değildir. Mısır'a yapmış olduğu gezi sırasında, Mısırlıların bilimleri, dinleri ve yaşam biçimlerine ilişkin bilgi edinmiş ve Mısır uygarlığının Yunan uygarlığından daha önce geliştiğini ve onun biçimlenmesine yardımcı olduğunu anlamıştır. Bu husus, Timaios adlı diyalogunda açıkça görünmektedir. Burada Solon ile bir Mısırlı rahip arasında geçen bir konuşma cidden çok ilginçtir. Rahip Sais,

"Ah Solon Solon... Siz Yunanlılar daha dünkü çocuksunuz." deyince, Solon bu söylediklerinin ne anlama geldiğini sorar ve bunun üzerine rahip şu karşılığı verir :

"Ruh olarak sen ve siz çok gençsiniz; çünkü ne eski geleneklere ne de yüzyıllar öncesinden gelen bir bilime sahipsiniz ."

Platon Mezopotamyalılara ilişkin fazla bir bilgiye sahip olmasa da, Asur hükümdarı Ninos'un kanunlarına atıfta bulunması, bu uygarlığa tamamen yabancı olmadığını göstermektedir. Eserlerinde görülen astroloji anlayışı büyük ölçüde Babillilerden gelmiştir.

Yunanlıların sürekli düşmanları olan Persleri ise, Platon çok iyi tanımaktaydı. Olasılıkla Herodotos ve diğer Yunan tarihçilerinin yapıtlarını okuyarak Achaemenidian İmparatorluğu'na hayranlık duymuştur. Perslerin otokrasisi, ona, Yunanlıların demokrasisinden daha sempatik görünüyordu.

Platon'a göre, insanlar bir mağaranın içinde yaşarlar ve yüzleri mağara girişinin karşısında bulunan duvara dönük olduğu için sadece ve sadece buraya düşen gölgeleri görebilirler; duyumlarımız yoluyla varlığından haberdar olduğumuz bu görünümler, gerçek değil, gerçeğin iyiden iyiye bozulmuş gölgeleridir; gerçeği görmek isteyen bir kimsenin, akıl yoluyla duyusal zincirlerden kurtularak başını mağaranın girişine çevirmesi ve orada geçit töreni yapmakta olan ideaları, yani görüntülerin oluşumunu sağlayan gerçek biçimleri seyretmesi gerekir. Bu nedenle bu alemde duyumsadığımız varlıklar birer gölgedir ve asıl var olan şeyler, bu gölgeler ve bu yanılsamalar değil, onların ardındaki ölümsüz idealardır. Mesela bir at ne kadar olağanüstü olursa olsun, zamanla bozulur ve kaybolur; oysa at ideası ezelî ve ebedîdir, değişmez.

Öyleyse, değişim içinde bulunan görüntülerin bilgisini bir yana bırakarak, hiçbir zaman değişmeyen ideaların bilgisine ulaşmak gerekir; felsefenin amacı bu olmalıdır; gerçek bir filozof, bu aldatıcı görünümlerin ardına saklanmış olan mutlak bilgiyi, yani ideaların bilgisini yakalayabilen kişidir. Platon böylece bilginlerin yolunu da çizmiş olmaktadır; çünkü İlkçağ ve Ortaçağ'da bilim ve felsefe birbirlerinden ayrı birer etkinlik olarak görülmemiştir.

Son diyaloglarındaki dualist eğilim, Zerdüştçülükten kaynaklanıyordu ancak bu etki, büyük bir olasılıkla dolaylı bir yoldan gelmiş olmalıydı; çünkü Platon'un diyaloglarında Zerdüşt ismine sadece bir yerde rastlanmaktadır. Ayrıca felsefesinde, Hint felsefelerinin izleri de görülmektedir.

Platon, Phaidon adlı diyalogunda, bir filozofun ölmekten mutlu olacağını, çünkü ruh ideasının ölümsüz olduğunu söylemektedir. Bu anlayış sonraları yaygınlaşacak ve insanı anlamlandırmaya çalışan düşüncelerin merkezine oturacaktır.

Yapıtlarından anlaşıldığı kadarıyla, Platon daha çok ahlak ve siyasetle ilgileniyordu. Devlet, Yönetici ve Kanunlar adlı kitaplarında ideal bir devletin nasıl olması gerektiğini sorgulamış ve savunduğu görüşler, daha sonra Fârâbî ve İbn Sinâ gibi İslâm filozoflarının siyaset anlayışlarının biçimlenmesine büyük katkılarda bulunmuştur.

Matematik, Platon'un gözünde çok önemli bir bilimdi; çünkü onunla gerçek bilgiye, yani Tanrı İdeası'na ulaşmak olanaklıydı; zaten Tanrı'nın kendisi de bir matematikçiydi.

Platon'a göre, matematik, gölgeler alemi ile idealar alemi arasında bir ara alem veya iki alemi birbirine bağlayan bir geçittir. Mesela, ister doğada bulunsun isterse bulunmasın, geometrik biçimler bu ara alemin varlıklarıdır ve bu nedenle mükemmel değillerdir; bunlarla ilgilenenlerin, teğetlerin bir daireye veya bir küreye birden fazla noktada değdiklerini kabul etmeleri gerekir; ancak ideal bir daire veya ideal bir küre söz konusu olduğunda yalnızca bir değme noktasının bulunacağı zihinsel bir soyutlama ile kavranabilir. İşte bu nedenlerle, Platon Akademi'nin kapısına "Geometri bilmeyen bu kapıdan girmesin." diye yazdırmıştır. Platon uygulamalı matematiği sevmemiş ve bu nedenle cetvel ve pergelin dışında bir araç kullanmaya yanaşmamıştır.

Platon da doğaya Pythagorasçılar gibi bakar ve gerçeğin kilidini açacak anahtarın aritmetik ve geometri olduğuna inanır. Matematikle ilgili orijinal denebilecek bir çalışması yoktur; katkıları daha çok felsefîdir. Tanımları düzeltmiş ve mantıksal bağlantıları güçlendirmiştir. Ancak geometrik analiz, Platon'a değil, Kioslu Hipokrates'e atfedilmektedir.

Platon'un matematiğe ilişkin görüşleri ve çalışmaları sonucunda, matematik, diğer bilimler arasında seçkin bir konuma yerleşecek ve yüzyıllardan beri süregelmekte olan bilimsel eğitim ve öğretimin esas öğesini oluşturacaktır.
Düzgün çok yüzlülerin Platon tarafından keşfedildiği söylenmekteyse de, ondan çok daha önce bilinmekteydi. Ancak Platon beş düzgün çok yüzlüyle, beş öğeyi eşleştirmiş ve dörtyüzlünün ateşi, altıyüzlünün toprağı, sekizyüzlünün havayı, onikiyüzlünün suyu ve yirmiyüzlünün eteri simgelediğini bildirmiştir; ama Platon atomcu değildir ve Aristoteles'le birlikte atomcu görüşe karşıdır
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
FİLOZOFLAR
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Proleter Forum :: Felsefe-
Buraya geçin: